Malumunuzdur efenim biz sofrada ekmek olmadan doyduğunu anlamayan bir milletiz. Ekmek yemeye engel teşkil edecek ciddi bir sağlık sorunumuz olmadıkça cuk ekmek cuk yemek!
Hadi kızlaaarrrr samimi olalım lütfen! İçimize çeke çeke yürümekten patlayacakmış gibi sıkıntı veren ayva(!) göbekçiklerimizin asıl sebebi de bu ekmek sevdamız değil mi zaten? :)
Neyse velhasıl kelam konumuz bu değil, dağılmayalım.
Madem ki bu sevdamızdan vazgeçemiyoruz, e dışarıdan alınca da aklımıza kırk tilki hücum ediyor "amaaaannnn şimdi bu ne şartlarda hazırlanıyordur, elleri değiyor mudur, hijyen hassasiyeti var mıdır vs. vs."
Hele ki bir de satın aldığınız ekmeğin içinden tanımlayamadığınız cisimcikler çıkmışsa vay halinize. Nitekim ben o şanslı(!) kişilerdenim.
Ekmeğimden çuval parçası, fare pisliği, erkek kılı vs. (devam etmeyeyim ki sizin de mideniz kalkmasın ) çıkınca canıma tak etti. Hele bir de anne olunca kendimi geçtim ama kızıma asla yediremem bu ekmekleri. Ben de kendi ekmeğimi kendim yapmaya karar verdim. Bir süredir kendi ellerimle misler gibi pofuduk ekmekçikler yapıyorum. Şimdi de değişik neler katabilirim de ekmeğin besin değerini artırabilirim diye düşünüyorum. Tabi göze de hitap etmeli yaptığım şey ki keyifle yiyebileyim ve hatta kızıma da verebileyim. İlk olarak ceviz kattım müthiş oldu. Birkaç kez böyle yaptım. O da beni kesmedi :)
Risk almadan rahat edemiyorum. :)
Geçtiğimiz günlerde mutfağımdaki en değişik baharatın KÖRİ olduğunu fark ettim. Hem rengi, hem kokusu, hem tadı, hem besleyiciliği...
DİPNOT: Ben tam bir baharat delisi, tutkunu, sevdalısıyım :)
Tabi tahmin edeceğiniz üzere genelde tavuk, makarna, et yemeklerinde fevkalade lezzet olarak krema eşliğinde kullanılan köriyi ekmek hamuruna katıverdim. Valla da kattım billa da kattım. :)
Sonuçtan biraz endişeliydim ama ben hayatım boyunca bu kadar güzel bir ekmek yemedim.
Yumuşacık, mis kokulu, renkli, lezzetli...
Yakın zamanda zerdeçallı ve tarçınlı deneyeceğim. Köriden sonra oldukça cesaretlendim doğrusu.
Tarifi de yazayım şuraya bir yere denemek isteyen olur belki. Haaa bu arada kızımın çorbalarına da katıyorum o da bayıldı. Eşim zaten ne versen yer saolsun :) Ama "hımmmm" sesini çıkardı memnuniyet ifadesiyle :)
Güvenle deneyebilirsiniz.
Körili ekmek Tarifi:
- 4 su bardağı un
- 2 su bardağı süt veya su (ben süt kullandım)
- 1 yemek kaşığı tereyağı veya margarin
- 1 tatlı kaşığı instant maya
- 1 yemek kaşığı tepeleme şeker
- 1 tatlı kaşığı silme tuz
- 1 tatlı kaşığı köri baharatı
Yapılışı:
Bir kaba un, maya, şeker, tuz ve köriyi koyup iyice karıştırıyoruz. Bir tencerede sütü azıcık el yakacak kıvama kadar ısıtıyoruz. Yağı da içine koyuyoruz ki erisin. Isınan sütü unlu karışıma ekliyoruz ve yoğuruyoruz. Yumuşak ele yapışan bir hamur elde ediyoruz. Ağzını kapatıp bir beze sararak sıcak bir ortamda 1 saat mayalandırıyoruz. 1 saat sonra kabaran hamuru tezgaha veya masaya biraz un serperek hamuru boşaltıp unluyoruz. Uzunca yuvarlayıp 4 parçaya bölüyoruz. Her parçayı elimizi unlayarak yuvarlayıp beze yapıyoruz. Yağlı kağıt serip un serptiğimiz tepsiye aralıklı olarak diziyoruz. Yarım saat kadar da tepside sıcak ortamda mayalandırıyoruz. Fırına koymadan önce üzerine susam ekmek istiyorsanız sıvıyağ veya zeytinyağı sürüp susam ekebilirsiniz. 200 derecede 15 dakika ısıttığımız fırına alıp yaklaşık 35 dakika üzeri kızarıncaya kadar pişiriyoruz. Piştikten sonra soğuyana kadar fırında bırakıyoruz ki içini iyice çeksin.
İşte hepsi bu kadaaarrr...
Afiyet olsun. ;)
23 Aralık 2016 Cuma
22 Aralık 2016 Perşembe
Sarılalım Sımsıkı!
Ne demiştik en son?
Ben gezmelere çıkacaktım da, eğlenecektim de, buralarda size anlatacaktım da falandı da filandı...
Milletçe yediğimiz her lokma, peşi sıra patlayan bombalar ve yitirilen canlarla boğazımıza düğüm düğüm olmadı mı?
Ne içime sindi, ne içim çekti. Çıkmadım, çıkamadım!
Minik kelebeğim, güzel kızım Eylem Naz'ımla bol bol oynamak ve sıkı sıkı sarılıp kokusunu taa içime çekmek daha iyi geldi. Sevgi iyileştiriyor. En sevdiklerine sarılmak her derdin ilacı hakikaten.
Sorgularken beynimizin yandığı, kabak gibi ortada olan gerçeklere müdahale edemeden her şeyin oldu bittiye getirilmesi ve dönen kirli çarkların ortasında bir HAYAT değil de kelle sayısından ibaret olmak koyuyor insana...
Aynaya bakamaz olmuşken, korktuğumu hissetmesin diye evlatlarımızın da gözlerine bakamadığımız zor günlerden geçiyoruz. Daha fazla kan, gözyaşı, çaresizlik, ölüm olmadan bit artık ulan 2016 bit de bi git yahu!
Sen de bir an evvel ihtiyacımız olan umut ve güzel günlerle dolu olarak gel 2017 gel be yahu!
İhtiyacımız var umutla, coşkuyla, güzel sözlerle, gülen gözlerle birbirimize bakmaya...
İhtiyacımız var yaralarımızı sarmaya...
İhtiyacımız var olan gücümüzle "geçecek" diyerek umutla birbirimize sarılmaya ve güzel günlerin vaadiyle yeni güne uyanmaya...
Her gün, her saat, her dakika, her an... Daha sıkı sarılalım hayatımıza, sevdiklerimize...
Sarılalım sevgiliye,
evlada,
anne babaya,
kardeşe,
eşe dosta...
Sevelim tüm açlığımızla... Tüm dünyayı saracakmış gibi sevgimiz. Hiç zulüm kalmayacak gibi coşkuyla sevelim. Üşüyen çocukları örtecekmiş gibi, ağlayan anaları dindirecekmiş gibi, dökülen kanları silecekmiş gibi...
Olur ya belki yeniden kurtarırız dünyayı, insanlığı...
Çünkü sevmekle başlayacak yine tüm güzellikler...
Ben gezmelere çıkacaktım da, eğlenecektim de, buralarda size anlatacaktım da falandı da filandı...
Milletçe yediğimiz her lokma, peşi sıra patlayan bombalar ve yitirilen canlarla boğazımıza düğüm düğüm olmadı mı?
Ne içime sindi, ne içim çekti. Çıkmadım, çıkamadım!
Minik kelebeğim, güzel kızım Eylem Naz'ımla bol bol oynamak ve sıkı sıkı sarılıp kokusunu taa içime çekmek daha iyi geldi. Sevgi iyileştiriyor. En sevdiklerine sarılmak her derdin ilacı hakikaten.
Sorgularken beynimizin yandığı, kabak gibi ortada olan gerçeklere müdahale edemeden her şeyin oldu bittiye getirilmesi ve dönen kirli çarkların ortasında bir HAYAT değil de kelle sayısından ibaret olmak koyuyor insana...
Aynaya bakamaz olmuşken, korktuğumu hissetmesin diye evlatlarımızın da gözlerine bakamadığımız zor günlerden geçiyoruz. Daha fazla kan, gözyaşı, çaresizlik, ölüm olmadan bit artık ulan 2016 bit de bi git yahu!
Sen de bir an evvel ihtiyacımız olan umut ve güzel günlerle dolu olarak gel 2017 gel be yahu!
İhtiyacımız var umutla, coşkuyla, güzel sözlerle, gülen gözlerle birbirimize bakmaya...
İhtiyacımız var yaralarımızı sarmaya...
İhtiyacımız var olan gücümüzle "geçecek" diyerek umutla birbirimize sarılmaya ve güzel günlerin vaadiyle yeni güne uyanmaya...
Her gün, her saat, her dakika, her an... Daha sıkı sarılalım hayatımıza, sevdiklerimize...
Sarılalım sevgiliye,
evlada,
anne babaya,
kardeşe,
eşe dosta...
Sevelim tüm açlığımızla... Tüm dünyayı saracakmış gibi sevgimiz. Hiç zulüm kalmayacak gibi coşkuyla sevelim. Üşüyen çocukları örtecekmiş gibi, ağlayan anaları dindirecekmiş gibi, dökülen kanları silecekmiş gibi...
Olur ya belki yeniden kurtarırız dünyayı, insanlığı...
Çünkü sevmekle başlayacak yine tüm güzellikler...
12 Aralık 2016 Pazartesi
Kakalı Bez Basket Turnuvası
En son ne zaman kesintisiz uyuduğunuzu hatırlamıyor musunuz?
Sıcak yemek ve
kahvenin ne demek olduğu hakkında fikriniz kalmadı mı?
Rüyalarınız bile
eksik kalan işlerinizi hatırlatmak üzere kurgulanmış en saçmasından bilim
kurguya mı dönüşüyor?
Gözünüzün önünde
çişli, kakalı bezler mi uçuşuyor?
Kendinizi sürekli
"Acaba önce hangisini yapsam" sorusuyla cebelleşirken mi
buluyorsunuz?
"Aynaya
bakmak" sizin için bir masal adı kadar uzak ve hayali mi geliyor?
Hiçbir şey
yapmadığı gibi bir de sürekli dalga geçer gibi "uykusuz
kalıyorummmmm" diye homurdanan ve çocuğun gelişiyle içindeki öküzü gün
yüzüne taşıyan koca kişisinin şaşkınlığını mı yaşıyorsunuz?
ve daha çocuksuz
hayatta akla hayale gelmeyen bir dolu saçmalık hayatının sinir bozucu gerçeği
haline gelmişken siz yine de her günün sonunda KEŞKE değil de İYİKİ mi
diyorsunuz?
Annelik kurumunun
yegane üyesi olarak Hoşgeldin Taze Anne! :)
Birçoğumuz aynı
dertlerden müzdaribiz hadi itiraf edelim!
7 buçuk aylık
annelik maceramda henüz gelebildiğim noktada tek eğlencem minik kelebeğimin
çişli kakalı bezleriyle evin sabit bir köşesine koyduğum özel çöp kutusuna
basket atmak. :)
Yanlış duymadın!
Her defasında
değişik bir noktadan atıp "tam isabet" diye çığlık atan bi manyak
hayal et şimdi!
Heh işte o ben
oluyorum.
Tek kişilik dev
kadro olarak evde turnuva dahi düzenledim de kimsenin haberi yok. Saçmalık
demeyin "anne olunca anlarsın" derim bedduaya girer sonra... :)
7 aydır kendime
vakit ayır(a)mamak ve eğlence adına bebeğimi türlü şebekliklerle güldürmek
dışında hiçbir faaliyette bulunmamak biraz çarpmış olabilir.
Tam bir anne sütü
sever ve yemek de sever bir bebek sahibi olunca(çok şükür ki) besin kaynağı
olarak çok uzaklaşamıyorsun haliyle.
Ama en kısa
zamanda mesela yarın(pazar) bu durumu biraz değiştirmeyi düşünüyorum. Eylemcik
babaanneye postalanacak (postalanacak dediysem de uzağa değil hemen üst kata)
birkaç saatçik ve
biz koca kişisiyle baş başa (artık ne kadar olursa) dışarı çıkacağız. Plan bu
tabi uygulayabilirsem.
Sonuç ne olacak
bakalım. Duruma göre yine buradan yazacağım bakalım nasıl bir duyguymuş kendine
vakit ayırmak bir hatırlayayım.
Ufkum açılsın
azıcık yahu. Haaaaa sakın bunları okuyup çocuk yapmaktan vazgeçeyim demeyin.
Her şeyi daha anlamlı kılan kelebeğim Eylem Naz'ım iyiki var iyiki doğurmuşum
minnoşumu. :)
Sakın bu güzel
hissi ertelemeyin derim her şeye rağmen...
Sevgiyle Kalın...
Taze Anneden Merhabalar!
Merhaba diyerekten giriş yapıyorum ancak beni blog dünyasından
tanıyorsunuz zaten. Nasıl mı?
Daha önce zaten
blog yazıyordum. Ta ki 8 ay önce minik kelebeğim Eylem Naz ımı dünyaya getirene
kadar.
www.odabirseymiki.blogspot.com
olan blog sayfam küçük bir isim değişikliği ile www.saydamanne.blogspot.com oluverdi. Tamamen kendi iç dünyamı yansıttığım kimi zaman da
ince dokunuşlarla gündeme maydanoz olduğum bir sayfaydı kendileri. Kapatmadım. Kapatmaya
kıyamadım. O da benim bebeğim :)
Sadece isim değişikliği yaparak yazılarıma anne kimliğimle devam ediyorum. Eeee sen misin yazmaya bu kadar ara veren!)
Ben de minik
mucizemi, Eylem Nazımı kucağıma aldığımdan beridir hayata onun gözüyle
bakıyorum. Ondan önce ve ondan sonra diye ikiye ayırdım yaşamımı. Hatta öyle ki
ondan öncesi bomboş geliyor diyebilirim(eminim herkes için öyledir).
8 aylık bebek
bakım, alışma ve öğrenme mücadelesinin ardından eski olan her şeyi rafa
kaldırdım. Yaşamım komple değişmişken hiçbir şey eski kalamazdı. Madem öyle
bloğum da değişmeliydi.
İşe yarar fikirleri bekletmek zaman israfı gibi geldi her zaman.
düşündüğümün kullanışlı bir fikir olduğunu sezdiğim an atomu parçalayacak güç
ve akılda hissettiğim de tartışılmaz bir gerçek. Bu heyecan olmasa zaten o
acelecilik de olmaz.
Sözün özü odur ki
EYLEM olmadıkça fikrin ya anlamı yoktur ya yanlış kafadadır yada zamanı
gelmemiştir. :)
Saydamlık olmayan her eylemse (fikrimce) yalan/giz içerir ve gümlemeye mahkumdur.
Blog ismi de
kendisi de böylece oluşmuş oldu.
Bundan böyle
aklıma düşen her konuda yazmak ve paylaşmak üzere SaydamAnne olarak burada
blog dünyasında olacağım.
Sevgiyle kalın.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)