23 Aralık 2016 Cuma

SaydamAnne'den Körili Ekmek

Malumunuzdur efenim biz sofrada ekmek olmadan doyduğunu anlamayan bir milletiz. Ekmek yemeye engel teşkil edecek ciddi bir sağlık sorunumuz olmadıkça cuk ekmek cuk yemek!
Hadi kızlaaarrrr samimi olalım lütfen! İçimize çeke çeke yürümekten patlayacakmış gibi sıkıntı veren ayva(!) göbekçiklerimizin asıl sebebi de bu ekmek sevdamız değil mi zaten? :)
Neyse velhasıl kelam konumuz bu değil, dağılmayalım.
Madem ki bu sevdamızdan vazgeçemiyoruz, e dışarıdan alınca da aklımıza kırk tilki hücum ediyor "amaaaannnn şimdi bu ne şartlarda hazırlanıyordur, elleri değiyor mudur, hijyen hassasiyeti var mıdır vs. vs."
Hele ki bir de satın aldığınız ekmeğin içinden tanımlayamadığınız cisimcikler çıkmışsa vay halinize. Nitekim ben o şanslı(!) kişilerdenim.
Ekmeğimden çuval parçası, fare pisliği, erkek kılı vs. (devam etmeyeyim ki sizin de mideniz kalkmasın ) çıkınca canıma tak etti. Hele bir de anne olunca kendimi geçtim ama kızıma asla yediremem bu ekmekleri. Ben de kendi ekmeğimi kendim yapmaya karar verdim. Bir süredir kendi ellerimle misler gibi pofuduk ekmekçikler yapıyorum. Şimdi de değişik neler katabilirim de ekmeğin besin değerini artırabilirim diye düşünüyorum. Tabi göze de hitap etmeli yaptığım şey ki keyifle yiyebileyim ve hatta kızıma da verebileyim. İlk olarak ceviz kattım müthiş oldu. Birkaç kez böyle yaptım. O da beni kesmedi :)
Risk almadan rahat edemiyorum. :)
Geçtiğimiz günlerde mutfağımdaki en değişik baharatın KÖRİ olduğunu fark ettim. Hem rengi, hem kokusu, hem tadı, hem besleyiciliği...
DİPNOT: Ben tam bir baharat delisi, tutkunu, sevdalısıyım :)
Tabi tahmin edeceğiniz üzere genelde tavuk, makarna, et yemeklerinde fevkalade lezzet olarak krema eşliğinde kullanılan köriyi ekmek hamuruna katıverdim. Valla da kattım billa da kattım. :)
Sonuçtan biraz endişeliydim ama ben hayatım boyunca bu kadar güzel bir ekmek yemedim.
Yumuşacık, mis kokulu, renkli, lezzetli...
Yakın zamanda zerdeçallı ve tarçınlı deneyeceğim. Köriden sonra oldukça cesaretlendim doğrusu.
Tarifi de yazayım şuraya bir yere denemek isteyen olur belki. Haaa bu arada kızımın çorbalarına da katıyorum o da bayıldı. Eşim zaten ne versen yer saolsun :) Ama "hımmmm" sesini çıkardı memnuniyet ifadesiyle :)
Güvenle deneyebilirsiniz.


Körili ekmek Tarifi:

- 4 su bardağı un
- 2 su bardağı süt veya su (ben süt kullandım)
- 1 yemek kaşığı tereyağı veya margarin
- 1 tatlı kaşığı instant maya
- 1 yemek kaşığı tepeleme şeker
- 1 tatlı kaşığı silme tuz
- 1 tatlı kaşığı köri baharatı

Yapılışı:
Bir kaba un, maya, şeker, tuz ve köriyi koyup iyice karıştırıyoruz. Bir tencerede sütü azıcık el yakacak kıvama kadar ısıtıyoruz. Yağı da içine koyuyoruz ki erisin. Isınan sütü unlu karışıma ekliyoruz ve yoğuruyoruz. Yumuşak ele yapışan bir hamur elde ediyoruz. Ağzını kapatıp bir beze sararak sıcak bir ortamda 1 saat mayalandırıyoruz. 1 saat sonra kabaran hamuru tezgaha veya masaya biraz un serperek hamuru boşaltıp unluyoruz. Uzunca yuvarlayıp 4 parçaya bölüyoruz. Her parçayı elimizi unlayarak yuvarlayıp beze yapıyoruz. Yağlı kağıt serip un serptiğimiz tepsiye aralıklı olarak diziyoruz. Yarım saat kadar da tepside sıcak ortamda mayalandırıyoruz. Fırına koymadan önce üzerine susam ekmek istiyorsanız sıvıyağ veya zeytinyağı sürüp susam ekebilirsiniz. 200 derecede 15 dakika ısıttığımız fırına alıp yaklaşık 35 dakika üzeri kızarıncaya kadar pişiriyoruz. Piştikten sonra soğuyana kadar fırında bırakıyoruz ki içini iyice çeksin.
İşte hepsi bu kadaaarrr...
Afiyet olsun. ;)




22 Aralık 2016 Perşembe

Sarılalım Sımsıkı!

Ne demiştik en son?
Ben gezmelere çıkacaktım da, eğlenecektim de, buralarda size anlatacaktım da falandı da filandı...
Milletçe yediğimiz her lokma, peşi sıra patlayan bombalar ve yitirilen canlarla boğazımıza düğüm düğüm olmadı mı?
Ne içime sindi, ne içim çekti. Çıkmadım, çıkamadım!
Minik kelebeğim, güzel kızım Eylem Naz'ımla bol bol oynamak ve sıkı sıkı sarılıp kokusunu taa içime çekmek daha iyi geldi. Sevgi iyileştiriyor. En sevdiklerine sarılmak her derdin ilacı hakikaten.

Sorgularken beynimizin yandığı, kabak gibi ortada olan gerçeklere müdahale edemeden her şeyin oldu bittiye getirilmesi ve dönen kirli çarkların ortasında bir HAYAT değil de kelle sayısından ibaret olmak koyuyor insana...
Aynaya bakamaz olmuşken, korktuğumu hissetmesin diye evlatlarımızın da gözlerine bakamadığımız zor günlerden geçiyoruz. Daha fazla kan, gözyaşı, çaresizlik, ölüm olmadan bit artık ulan 2016 bit de bi git yahu!
Sen de bir an evvel ihtiyacımız olan umut ve güzel günlerle dolu olarak gel 2017 gel be yahu!
İhtiyacımız var umutla, coşkuyla, güzel sözlerle, gülen gözlerle birbirimize bakmaya...
İhtiyacımız var yaralarımızı sarmaya...
İhtiyacımız var olan gücümüzle "geçecek" diyerek umutla birbirimize sarılmaya ve güzel günlerin vaadiyle yeni güne uyanmaya...
Her gün, her saat, her dakika, her an... Daha sıkı sarılalım hayatımıza, sevdiklerimize...
Sarılalım sevgiliye,
evlada,
anne babaya,
kardeşe,
eşe dosta...
Sevelim tüm açlığımızla... Tüm dünyayı saracakmış gibi sevgimiz. Hiç zulüm kalmayacak gibi coşkuyla sevelim. Üşüyen çocukları örtecekmiş gibi, ağlayan anaları dindirecekmiş gibi, dökülen kanları silecekmiş gibi...
Olur ya belki yeniden kurtarırız dünyayı, insanlığı...
Çünkü sevmekle başlayacak yine tüm güzellikler...

12 Aralık 2016 Pazartesi

Kakalı Bez Basket Turnuvası


En son ne zaman kesintisiz uyuduğunuzu hatırlamıyor musunuz?
Sıcak yemek ve kahvenin ne demek olduğu hakkında fikriniz kalmadı mı?
Rüyalarınız bile eksik kalan işlerinizi hatırlatmak üzere kurgulanmış en saçmasından bilim kurguya mı dönüşüyor?
Gözünüzün önünde çişli, kakalı bezler mi uçuşuyor?
Kendinizi sürekli "Acaba önce hangisini yapsam" sorusuyla cebelleşirken mi buluyorsunuz?
"Aynaya bakmak" sizin için bir masal adı kadar uzak ve hayali mi geliyor?
Hiçbir şey yapmadığı gibi bir de sürekli dalga geçer gibi "uykusuz kalıyorummmmm" diye homurdanan ve çocuğun gelişiyle içindeki öküzü gün yüzüne taşıyan koca kişisinin şaşkınlığını mı yaşıyorsunuz?
ve daha çocuksuz hayatta akla hayale gelmeyen bir dolu saçmalık hayatının sinir bozucu gerçeği haline gelmişken siz yine de her günün sonunda KEŞKE değil de İYİKİ mi diyorsunuz?
Annelik kurumunun yegane üyesi olarak Hoşgeldin Taze Anne! :)
Birçoğumuz aynı dertlerden müzdaribiz hadi itiraf edelim!
7 buçuk aylık annelik maceramda henüz gelebildiğim noktada tek eğlencem minik kelebeğimin çişli kakalı bezleriyle evin sabit bir köşesine koyduğum özel çöp kutusuna basket atmak. :)
Yanlış duymadın!
Her defasında değişik bir noktadan atıp "tam isabet" diye çığlık atan bi manyak hayal et şimdi!
Heh işte o ben oluyorum.
Tek kişilik dev kadro olarak evde turnuva dahi düzenledim de kimsenin haberi yok. Saçmalık demeyin "anne olunca anlarsın" derim bedduaya girer sonra... :)
7 aydır kendime vakit ayır(a)mamak ve eğlence adına bebeğimi türlü şebekliklerle güldürmek dışında hiçbir faaliyette bulunmamak biraz çarpmış olabilir.
Tam bir anne sütü sever ve yemek de sever bir bebek sahibi olunca(çok şükür ki) besin kaynağı olarak çok uzaklaşamıyorsun haliyle.
Ama en kısa zamanda mesela yarın(pazar) bu durumu biraz değiştirmeyi düşünüyorum. Eylemcik babaanneye postalanacak (postalanacak dediysem de uzağa değil hemen üst kata)
birkaç saatçik ve biz koca kişisiyle baş başa (artık ne kadar olursa) dışarı çıkacağız. Plan bu tabi uygulayabilirsem.
Sonuç ne olacak bakalım. Duruma göre yine buradan yazacağım bakalım nasıl bir duyguymuş kendine vakit ayırmak bir hatırlayayım.
Ufkum açılsın azıcık yahu. Haaaaa sakın bunları okuyup çocuk yapmaktan vazgeçeyim demeyin. Her şeyi daha anlamlı kılan kelebeğim Eylem Naz'ım iyiki var iyiki doğurmuşum minnoşumu. :)
Sakın bu güzel hissi ertelemeyin derim her şeye rağmen...
Sevgiyle Kalın...


Taze Anneden Merhabalar!


Merhaba diyerekten giriş yapıyorum ancak beni blog dünyasından tanıyorsunuz zaten. Nasıl mı?
Daha önce zaten blog yazıyordum. Ta ki 8 ay önce minik kelebeğim Eylem Naz ımı dünyaya getirene kadar.
www.odabirseymiki.blogspot.com olan blog sayfam küçük bir isim değişikliği ile www.saydamanne.blogspot.com oluverdi. Tamamen kendi iç dünyamı yansıttığım kimi zaman da ince dokunuşlarla gündeme maydanoz olduğum bir sayfaydı kendileri. Kapatmadım. Kapatmaya kıyamadım. O da benim bebeğim :)
Sadece isim değişikliği yaparak yazılarıma anne kimliğimle devam ediyorum. Eeee sen misin yazmaya bu kadar ara veren!)
Ben de minik mucizemi, Eylem Nazımı kucağıma aldığımdan beridir hayata onun gözüyle bakıyorum. Ondan önce ve ondan sonra diye ikiye ayırdım yaşamımı. Hatta öyle ki ondan öncesi bomboş geliyor diyebilirim(eminim herkes için öyledir).
8 aylık bebek bakım, alışma ve öğrenme mücadelesinin ardından eski olan her şeyi rafa kaldırdım. Yaşamım komple değişmişken hiçbir şey eski kalamazdı. Madem öyle bloğum da değişmeliydi.
Bu kararı aldıktan sonra birkaç saat oturup düşündüm(!) (desem de inanmayın anne olunca asla birkaç saat oturacak vaktiniz olmuyor). Evin içinde ay şurayı da toplayayım, aman burası da tozlanmış, elim değmişken şunları da yıkayayım,vaktim varken yemeği de yapayım... Sonu gelmeyen ve bebeğin uyanmasıyla son bulan hallerden birinin tam ortasındayken düşündüm. Ben kimim? Kendimi en iyi nasıl ifade edebilirim? 
İşe yarar fikirleri bekletmek zaman israfı gibi geldi her zaman. düşündüğümün kullanışlı bir fikir olduğunu sezdiğim an atomu parçalayacak güç ve akılda hissettiğim de tartışılmaz bir gerçek. Bu heyecan olmasa zaten o acelecilik de olmaz.
Sözün özü odur ki EYLEM olmadıkça fikrin ya anlamı yoktur ya yanlış kafadadır yada zamanı gelmemiştir. :)
Saydamlık olmayan her eylemse (fikrimce) yalan/giz içerir ve gümlemeye mahkumdur. 
Blog ismi de kendisi de böylece oluşmuş oldu.
Bundan böyle aklıma düşen her konuda yazmak ve paylaşmak üzere SaydamAnne olarak burada blog dünyasında olacağım.
Sevgiyle kalın.
İşte benim minik ve dünyalar güzeli kelebeğim...


4 Nisan 2016 Pazartesi

Bebeğime Mektup

Mucizem, hediyem, en kıymetlim, güzeller güzeli yavrum, Eylem Naz'ım...
Bugün 37 hafta 3 gün önce başladığımız mucizevi yolculuğun son günlerindeyiz.
Kavuşmamıza o kadar az kaldı ki!
Seni önce hissettiğim sonra da öğrendiğim 13 Ağustos Perşembe gününden beridir her gün sana sesleniyor ve iletişim kurmaya çalışıyorum aslında. Bağımız o kadar güçlü ki daha en başından beridir beni tanıdığını ve hissettiğini biliyorum.
Aslında bu yazıyı çok uzun zamandır kaleme almak istiyordum. Hatta kendime ilk günden beridir program yapıyordum, haftada en az bir yazı yazıcam diye...
Söz konusu annelik ve bir bebek sahibi olmak, dünyaya yeni bir insan getirmek olunca kelimeler tükeniyor, tüm programlar alt üst oluyormuş meğerse...
Yazmak için her başladığımda hiçbir kelime seni anlatmaya, duygularımı tarif etmeye, içinde bulunduğum ruh halini şekillendirmeye yetmedi, yetemedi. Yada ben hiçbir kelimeyi kutsayamadım.
Çünkü sen benim için en kutsal emanetsin minik kelebeğim. Seni ifade eden her harf benim için dünyanın en kutsal kitaplarındaki duaların temsili...
Seni ilk hissettiğim gün sabahın köründe, göğsümden patlayıp dışarı fırlamak isteyen büyük bir enerji ve mutlulukla uyandım.
O güne kadar olduğu gibi hislerime yine güvendim ve tartışmasız aklıma geleni yaptım. Testi uyguladım. Bekleme süresinde gidip ortalığı toparlamaya koyuldum nedense. Sanki ne acelesi varsa :)
Neredeyse unutuyordum testi.silik pembe olması gereken çizgiler daha karşıdan kıpkırmızı gülümsüyordu bana :)
Bir taraftan hislerimin kuvvetinin beni yanıltmadığını düşünürken bir yandan da aslında beklentisizce yaptığım testin sonucunun şaşkınlığında bir müddet ne yapacağımı bilemedim.
Bir odaya bir banyoya gidip geldim. Heyecanım kat ve kat artmıştı. Bir an önce birileriyle sevincimi, mutluluğumu, heyecanımı paylaşmazsam patlayacakmışım gibi geldi. Ama bir taraftan da teknoloji her ne kadar gelişmiş olsa da hata payının her zaman yüksek olduğu düşüncesiyle ya sonuç doğru değilse fikri beynimi ele geçirdi. Her ne kadar hisleri kuvvetli olsa da anneciğin çok garanticidir bebeğim. Her şey kesin sonuçlu ve hatasız olsun ister.
Akşam babacığına testi gösterdim. Önce algılayamadı sonra algıladı ama ne tepki vereceğini bilemedi sonra duygulandı ama ağlamakla çığlık atmak arasında gitti geldi ve sonra "kesin mi?" dedi :)
Çok komik adam senin şu baban güzel bebeğim, ama dünyadaki en iyi, en mükemmel insanlardan biri olduğuna yemin edebilirim. O kadar şanslısın ki!
Hemen ertesi gün gidip erken dönem testlerinden aldık ama uygulamak için sabahı bekledim. Sonuç daha net ve hatasız çıksın diye. Ama uyuyabilmek ne mümkün?
Sabah 05:00'ı zor ettim vallahi. :)
Hemen gidip testi uyguladım. Biraz bekledikten sonra sonuç pozitifti elbette, yine kıpkırmızı çift çizgi :)
Bu kez de babacığını bian önce uyandırıp paylaşmak istedim ama bir taraftan da kıyamadım. İşe gidecekti ve daha uyanması gereken saate tam 2 saat vardı. Uyandırsam ve güzel haberi versem heyecandan o da uyuyamayacaktı. Haber biraz beklesindi. 2 saat daha tek başıma yaşamalıydım heyecanı ne de olsa sevinmek için önümüzde 9 aylık uzun bir yolculuk bizi bekliyordu.
Tabi yine de 06:30' a kadar zor sabrettim.
Ağzım kulaklarımda, kocaman bir gülümsemeyle uyandırıp çizgileri gösterdim.  Bu kez daha oturaklı bir tepki vererek hem kocaman bir gülümsemeyle bana eşlik etti hem de kocaman sarıldı. Sonra da karnıma dokunup bebeğimize "merhaba" dedi. Ertesi gün de doktora gidip kan testiyle mucizemizi garantiledik.
Bu an, dünyadaki hiçbir zenginlikle ve hiçbir duyguyla kıyaslanamaz. Rabbim isteyen herkese bu mucizeyi nasip etsin.
İşte böyle başladı 38. haftasına vardığımız her anı birbirinden kıymetli yolculuğumuz. Nasıl geçecek diye sabırsızlanırken nasıl geçtiğini anlamadım :)
16 haftalık olduğunda içimdeki meleğin bir kız olduğunu, senin dünyalar güzeli bir kız bebek olduğunu öğrendik güzel yavrum. O gün her sorana o kadar çok gülümseyerek söyledim ki kızım olacağını. Tarifsiz bir mutluluk bombası daha patlamıştı içimde. Meğerse içten içe kız olmanı istiyormuşum demek :)
Ama erkek olsaydın da aynı şekilde mutlu olacağımdan ve aynı derecede seveceğimden şüphem yok.
İşte en net fotoğrafın. Bakışların tıpkı ben :)

Peki bunca zamanı nasıl mı geçirdik? Hiçbir şey için acele de etmedim. Hem sendeki hem de vücudumdaki her gelişmeyi, değişikliği yavaşça, sindirerek gözlemledim. Sürekli araştırdım, her haftaki değişikliği önceden bilmeliydim çünkü. Şaşırmak yerine ne yapmam ve nasıl karşılamam gerektiği konusunda hazırlıklı olmalıydım. Artık bir anne adayı olarak telaşlanmaya, cehalete, mantıksızlığa, geriliğe yer yoktu hayatımda.
Her konuda kendimi donatmalıydım ki sana tam anlamıyla hazır olabileyim.
Nitekim 38 haftadır her şey tam da istediğim gibi oldu. Ne eksik ne fazla.
Sen zaten yaşamımızdaymışsın gibi yaşadık babacığınla. Her şeyi 3 kişilik planladık. Gezmeye giderken hep seni düşünerek seçimler yaptık. Yediğimiz, içtiğimiz her şeyi senin sağlığına hitap ediyordu. Hakkını vermeliyim ki baban da bir dediğimizi iki etmedi bebeğim.
Anneannen, deden, teyzelerin, dayın, kuzenlerin, Lale yengen, Babaannen, deden, halan, amcan ve diğer sevdiklerimiz de bizimle beraber tüm gelişmeleri takip ettiler ve ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalıştılar. Şimdi de sabırsızlıkla geleceğin günü bekliyorlar.
Hepsine bir de buradan teşekkür edelim dimi annecim? :)
Kuzenlerin Çınar ve Rüzgar abilerin de sabırsızlıkla afacanlık yapacağınız günleri bekliyorlar. Rüzgar abin daha bir buçuk yaşında olduğundan şuan pek farkında değil tabi ama Çınar abin sürekli elini karnıma koyarak seninle konuşuyor. Eminim ki sen de onu hissediyorsun. Çünkü Çınar ne zaman seninle konuşmaya başlasa hareketlenip resmen tepki veriyorsun.
Bu durum da Çınar abini çok mutlu ediyor melek yavrum.
İşte bu sevimli minik ailemizin neşesi, akıl küpü, ilk göz ağrımız, ilk torun Çınar Paşa (5 yaşında) :)

Bu da ailemizin en yeni üyesi yakışıklı, sevimli ve afacan Rüzgar Paşa (1 buçuk yaşında) :)

Şimdi diyeceksin ki eeee annecim 9 ay yattın da neden şimdi bunları yazıyorsun, değişen ne?

Bugün 4 Nisan bebeğim. Anneciğinin doğum günü. Senin de doğumuna sayılı günler kala geldiğimiz bu günde duygu yoğunluğu yaşıyorum. Duygularım içimde dağ olup patlamadan yazarak anlatmak ve paylaşmış olmak düşüncesi çok rahatlatıcı geldi bitanem. Ayrıca gelecekte bu yazıyı okuyabileceğin günleri rabbim nasip ederse, hem senin hem de ailemiz için anılar ölümsüz olsun istedim bebeğim.
Çünkü ben çok isterdim annemin bana hamileyken neler hissettiğini bilmeyi. Senin de bunu isteyebileceğini ve hatta bunu bilmeye hakkın olduğuna kanaat getirdim.
Yazdığım hiçbir kelime coşkulu duygularımı tarif etmeye yetmiyor gibi hissediyorum. Ne desem az gibi geliyor. İnsanoğlu olarak üretebildiğimiz en güzel cümle Seni Seviyorum cümlesi.
Anneciğin daha seni görmemiş, dokunmamış, koklamamış olmasına rağmen seni çok çok ama çok seviyor güzeller güzeli bebeğim.
Sen doğduğunda kime benzersen benze, boyun, kilon, rengin ne olursa olsun benim için dünyadaki bakmaya kıyılamayacak en değerli mücevherden daha kıymetli olacaksın canımın içi yavrum benim.
Senin için hayatım boyunca her şeyimi feda etmeye hep hazır olucam. Elini hiç bırakmıycam. Allah nasip ederse ve birlikte uzun bir ömür görürsek eğer, her zaman ve her şartta sorgusuz, sualsiz yanında ve destekçin olucam. Yeri gelecek belki düşeceksin ama ben seni kaldıran el olucam. Hep en güvendiğin olmayı kendime görev bilicem bebeğim. Elbette hatalar, yanlışlar yapacaksın. Hatta belki ben de yapıcam. Ama hatalarımızın sızlattığı kırıklarımızı da birlikte onarıcaz. Rabbim önce hayırlısıyla en sağlıklı şekilde kavuşmayı, seni kucağıma almayı nasip etsin bebeğim. Sonra da ailemize sağlıklı, huzurlu, mutlu güzel ve uzun bir ömür nasip etsin ki geçmişte yaşayamadığımız her şeyi birlikte yaşayıp paylaşabilelim.
Seni çok seviyorum güzeller güzeli, melek yavrum.
Anneciğini daha fazla bekletme artık olur mu?
Tüm varlığımızla sana kavuşacağımız o güzel günü bekliyoruz.
Hayırlı gel, sağlıklı gel, bereketle gel annesinin kuzusu :)
Şimdilik hoşçakal Eylem Naz'ım, dünya güzelim benim...
Seni çok seviyoruz...