29 Aralık 2014 Pazartesi

VAY ARKADAŞ !

     Son günlerde neredeyse flaş haber niteliğinde tüm kanallarda bangır bangır bağrınılarak yapılan bir haber eminim kimsenin dikkatinden kaçmamıştır. Genç bir bayan trafiğin en kilit noktalarından birinde kırmızı ışıkta birşey farkediyor ve arabasından koşarak fırlıyor. Herkes şaşkınlıkla bakakalmış ve ışık yeşile dönmek üzereyken yaya yolunun başındaki yaşlı bir amcanın koluna girip onu karşıya geçiriyor. Diğer araçlar da gördükleri iyiliksever davranış karşısında ışık yeşile döndüğü halde öylece duruyorlar hareket etmiyorlar. Bir de bayana alkış tutan mı ararsın ıslık çalan mı? Bununla da kalmıyor yaşlı amca yol param yok demiş olsa gerek arabaya dönüyor ve arkadaşından para yolluyor amcaya. Evettttt. Şimdi buraya kadar herşey o kadar normal o kadar olağan ki... Biz zaten daha bebeyken bu davranışlar zihnimize işlenerek örf ve adetlerimize göre yetiştirilmiyor muyuz yoksa ben başka bir gezegenden mi söz ediyorum ! Yahu ben daha 28 yaşındayım. İlkokul sıralarından geçeli de asırlar geçmedi. Bizim zamanımızda öğretilenler, öncesinde mi yoktu yoksa sonraki versiyonlara mı kısa özet geçtiler. Biz ilkokul sıralarında tüm bu davranışları, iyiyi, doğruyu, güzeli uygulamalı olarak öğrendik. Hatta öncesinde bir de ailede almıştık aynı terbiyeyi, oldu mu sana Çift Dikiş :)

     Ayrıca benim bildiğim haber; benzerine rastlanmayan ilginç konu ve görüntüleri işlemektir. Bu haberi vermeyi kendine yakıştıranlar mı kültürümüzden habersiz yoksa biz farketmeden ülkemiz böyle görüntülere hasret kalacak kadar aciz duruma mı gelmiş... Bir de kadını arayıp bulmuşlar ne hissettiniz de bunu yaptınız diye soruyorlar. Kadıncağız da yazık şaşkın bi halde; "benim yaptığım gayet normal bir şeydi, neden bu kadar abartıldı şaşırıyorum" diyor. Hanımefendiye sonuna kadar katılıyor ve saygılarımı sunuyorum. Anlayana o cümle o kadar çok şey anlatıyor ki. Özellikle de ülkemizi bu kadar acınası gösteren medyayadır sitemim. Siz kirli dünyalarla haşır neşir olmaktan halkın yaşantısını unuttunuz zaar. Bizim insanlığımız yok olsaydı siyasilerin de sömürecek birşeyleri kalmazdı zaten. Öyle ya, en insani duygularımızı sömürerek beslenen bütün yapılanmalar aç kalırdı neme lazım. Bazen diyorum ki keşke onlara aldanmayacak kadar taşlaşmış olsaydı kalplerimiz, ama sonra düşünüyorum o zaman da neye yarardı yaşama kattığımız renklerimiz. Biz böyle çok güzeliz, dokunmayınız efendiler...

26 Aralık 2014 Cuma

OL İZ VEL !

     Aamir Khan'ın filmlerini bilenleriniz vardır mutlaka." O da kim" diyenleriniz arasında da "3 İdiots" filmini bilenleriniz vardır en azından. Ha bilmiyorsanız da hiç geç değil hemen izleyin derim. Hint filmlerindeki duygu karmaşasına hayran olan sadece ben miyim bilemiyorum ama film içindeki şarkı sahneleri hayranlığı konusunda yalnız olmadığıma eminim.
     Uzun zamandır izlemeye çalıştığım ancak bir türlü denk getiremediğim bir filmdi 3 idiots. Hani olur ya aslında yapmak istediğin basit bir şey için tüm şartlar müsaittir ama eften püften bahanelerle bir türlü yapamazsınız, benimki de o hesap işte...
     Sonunda geçtiğimiz günlerde izledim. Abartısız söylüyorum ki bugüne kadar izlediğim en güzel filmdi. Ben ki özellikle milyon dolarlık bütçelerle çekilen o Amerikan bilim kurgu ve aksiyon filmleri var ya hani onların hastasıyım işte. Ama 3 idiots sıradan fakir hint filmi olmasına rağmen konusu, oyunculukları ve toplumsal mesajlarıyla o Amerikan filmlerinin tümünü geride bırakır. Film öyle bir duygu çeşitliliği ile dolu ki, 5 dakika içerisinde hem ağlayıp hem gülüp hem kızıp hem de şaşırabiliyorsunuz. Ülkemizle benzer özellik gösteren ezberci eğitim sistemine karşı bilgi, yetenek, azim, mantık, cesaret, tevazu ve iyiliğin nasıl güçlü bir silah olduğunu ve sisteme diz çöktürdüğünü izlerken gururla karışık bir keyif aldım.

     Aradığınız hiçbir şeyi bulamasanız da filmin başından sonuna kadar her fırsatta dile getirilen bir cümle var "Ol İz Vel" ingilizce versiyonu "All İs Well" Türkçe karşılığı da "Herşey Yolunda". Başrol olan karakterin etrafındaki herkese göstermeye çalıştığı doğrular için ihtiyacı olan cesareti sağlayan cümle bu. Onun deyimiyle korktuğunuzda, heyecanlandığınızda, işler içinden çıkılmayacak hale geldiğinde, zor durumda kaldığınızda kalbinizi kandırmanın yoludur. Kalp telkinlere çok açıktır. Ne kadar doğru bir yaklaşım değil mi? Bizim de şu günlerde en çok ihtiyacımız olan şey toplum olarak biraz kalbimizi kandırmak sanırım.
     Her ne kadar üst üste kötü olayların yaşandığı, güçlünün daha güçlü zayıfın daha zayıf olduğu, hakkıyla yıllarını eğitime harcamış ama diplomasıyla ortada kalan aydın gençlerin iktidar yalakası işe yaramazların  yanında hiçe sayıldığı, insan hayatının pul kadar değeri olmadığı ve geleceğimizden endişe ederken tek derdimizin Osmanlıca bilmemek olduğunu keşfeden yöneticilere sahip olmanın yarattığı düşünsel karmaşa sonucu ihtiyacımız olan kendimizi kandırmak ve tüm gücümüzle bağırmak belki de;
OL İZ VEL...!

5 Aralık 2014 Cuma

ANADOLUYUM ben, tanıyor musun?

Yaşamdan, şartlardan, ekonomideki trajikomik dengesizlikten, eğitimden, ahlak anlayışından ve benzer konulardan bahsetmiycem bu yazıda. Biz zaten oldukça zeki bir toplumuz ve müthiş sorun analizleri çıkartıyoruz. Çözümlere gelince biraz tökezlesek de er yada geç diriliş gerçekleşecek diye umuyorum.
Ben bu yazımda sadece değerlerimiz ve kültürümüze inceden bir dokunuşla farkındalık yaratma derdindeyim.
Hani şu ne yiyip ne içeceğimize sürekli karışmayı kendine görev edinen ukalalık abidesi tipler varya hani teknoloji mağduru sebze meyve çağı doktorculuk oynayan uzmanlar... Yahu arkadaş bir kişi de çıkıp demiyor ki biz anadolu çocuğuyuz arkadaş. Biz sebzenin de, meyvenin de ve hatta insanın da iyisinden iyi anlarız. Siz para hırsınızla yerimizi yurdumuzu dağıtıp köylüyü çiftçiyi bitirene kadar biz herşeyimizi ellerimizle yapıyorduk diye...
Şimdilerde boş yeşil alan gören aç gözlüler hemen talan edip beton binaları dikiveriyor. Sonra da doğal yiyecek bulamıyoruz demezler mi? Ekilecek alan mı bıraktınız be mübarekler.
Biz Anadolu çocuğuyuz arkadaşım, köyümüzde yapamıyosak evimizde, çatımızda, balkonumuzda yaparız ama illa ki yaparız. Mesela dün kendi ekmeğimizi yaptık. Salçamızı da yaparız, turşumuzu da, reçelimizi de ve daha ne lezzetler. Bir de öyle bereketli olur ki ellerinle yaptığın... Öyle gereksiz vaazcılara da prim vermemenin keyfini hiç söylemiyorum zaten.
Diyeceğim o ki; değerlerimizi unutmayalımki gelecek nesil bu güzelliklerden mahrum kalmasın.
O zaman ne diyoruz kültür katillerine karşı :
Dönen dönsün, biz dönmezek özümüzden...

22 Ekim 2014 Çarşamba

Aman dişlere dikkat!

Gülümsemeyi hatta benim gibi kahkaha atmayı sevenleri yakından ilgilendireceğini düşündüğüm bir konu bu. Hele de gülerken dişlerinizin nasıl göründüğü konusunda takıntılıysanız vay halinize... Çok küçük yaşlardayken çok fazla diş ağrısı çekmiş ve birkaç dişimden olmuştum. Neyse ki kaplama denen bir yöntem var da görüntüyü kurtardık. O zamanlardan beridir dişlerimle ilgili sıkıntım olmuyor diyordum ki "şeytan kulağına..." demeyi unuttum zaar.
Geçtiğimiz günlerde tarifi imkansız bir ağrı çekmeye başladım. Hani şu " Allah düşmanıma vermesin" dediğimiz türden... Çekenler bilir, sabaha kadar uyutmadı meret. Ertesi gün dişçinin yolunu tuttuk tabi. Kanal tedavisi falan derken güzelim dişi öğüttüler mecburen. Dolgu yapıldı ardından. İki ay geçmedi ki bir gün çattttt.. diye bir ses! Eyvah dedim dolgu kırıldı. Hoppalaaaaa... Gittik dişçiye meğerse nasıl başardıysam dişimi kırmışım dolgu kalmış ortada. Bugün de dişimi tamamen almak zorunda kaldılar. Şuan acı içinde yazıyorum bu satırları. Dişi kaybettiğime mi yanayım, çektiğim acıya mı yoksa gülerken çıkacak boşluğa mı? O nedenle dostane bir tavsiyede bulunmak istedim...
Siz siz olun sahip olduğunuz herşeyin ama herşeyin kıymetini bilin. Özellikle de dişlerinize iyi bakın. Ne kadar önemli olduğunu kaybedince fena anlıyorsunuz ama iş işten geçmiş oluyor.
Sevgiler...

14 Ekim 2014 Salı

Radyo Serüvenimiz Başlasın


Deneyenler bilirler ki medya sektörü hangi kolda olursanız olun bir kez bulaştınız mı bağımlılık yapar. Kazancı asla doyurmaz, yorucudur, çok emek ve zaman ister ama bir o kadar da zevkli ve cezbedicidir. Hele de benim gibi iletişimi ve sosyal olmayı seviyorsanız bu iş tam size göredir.
Ben de kendimi tamamen bu sektöre ait hissediyorum. Önceleri gazetecilikle başladım ama bana yetmedi. Halbuki o alanda da çok başarılı işler yaptım ama sonra bir de baktım sıkılmaya başlamışım. Radyocu bir arkadaşım "senin kadar konuşmayı keyfe dönüştüren biri kesinlikle radyocu olmalı, gel bir kez dene" demişti. Ama benim bazı katı düşüncelerim var mesela tepeden inme meslek atamalarına karşıyım. Ortalıkta bu kadar eğitimli işsiz dururken ne haddime dedim. Sonra eğitimini almaya karar verdim. Anadolu Üniversitesi Radyo&Tv Programcılığı okudum. Hala hazır değildim. Bir işi aşkla yapmak ne kadar mühimse layığıyla yapmak da o kadar mühim bence.Bir de pratik kursu almam gerekiyordu. Dinleyenlerimize saygıda kusur etmemek için sesleniş tarzımıza kadar öğrenmek gerekir değil mi? Dün resmi olarak kursumun ilk günüydü. İnanılmaz eğlendim ve şimdiden başarılı bir gelecek görüyor gibiyim. Kurs bitiminde bu işi hakkıyla yerine getirebileceğim bir fırsat çıkar karşıma inşallah. Ne diyelim Allah utandırmasın!

13 Ekim 2014 Pazartesi

Ruhuma açılan bir kapı keşfettim : KARAKALEM


Kendimizi bildik bileli hep şunu duyarız: "Yetenek dediğin doğuştan gelecek arkadaş". Belki çoğu insan bu anlamda oldukça şanslı diye düşünürüz. Doğuştan sesleri güzeldir, oyunculuk kabiliyeti vardır, futbol yeteneği vardır, boyu uzundur manken olur veya basketçilik için bulunmaz oyuncudur, genlerinin taşıdığı özellikler doğrultusunda sayabileceğimiz daha bir sürü şey...

Bazıları da vardır ki sosyal konumu ve maddi şartları öyle yüksektir ki, olmasa da bir yetenek yaratmaya zorlar kişiyi ve başarır da doğrusu. Gel gelelim bazıları da vardır ki ölesiye "inanır"evet yanlış duymadınız sadece inanır. Sizlere belki herkesin bildiği ama benim tecrübe ettiğim bir sır vereyim mi?
İnanmak ve yeterince istemek sahip olunabilecek en büyük yetenektir. Buna sahip olan kimselerin önünde durabilecek her engel er yada geç aşılır ve hedefe ulaşılır.Ben hangisi miyim?
Tahmin edeceğiniz üzere inananlardan...
Önce bir yeteneğim olduğuna inanmayı seçtim sonra da defalarca yılmadan denemeyi. Bu aşamaları başka bir yazımda ayrıntılarıyla anlatacağım. Ruhumda aydınlık yaratacak olan keşfim Karakalem merakımla başladı ve sonra keşfe çıktım.

Bu çizimler de bazı örnekleri. İnanmak başarmanın yarısı diye klasik bir söz vardır. Ben yolu yarılayalı çok oldu. Artık yoğunlaşma vakti :)

8 Ekim 2014 Çarşamba

Babamın mini çiftliği

Büyük şehirlerin sıkıntıları saymakla bitmez. Özellikle de İstanbul'da yaşayanlar için trafik ve gürültü apayrı bir yılgınlık sebebidir. Bu nedenle gerek hafta sonları gerekse bayram tatilleri bikaç gün bile kaçamak yapıp şehir dışına çıkmak inanılmaz iyi gelir ruhumuza. Biz de her tatilde babamın Silivri'deki minik çiftliğine gideriz. Bilmeyenler için özet geçecek olursak Silivri İstanbul'un Tekirdağ sınırındaki en uç noktası olup sakin ve deniz kenarında tertemiz havasıyla bilinen tatil semtidir. Daha tabelayı görmeden yosun kokusunu alırsınız. Deniz sevdalıları bu havanın yarattığı büyüyü iyi bilirler.
Benim ailem yaz kış orada yaşadıklarından ortam müsait olduğu için olabildiğince doğal yaşamı tercih ederek sebze ve meyvelerini kendileri yetiştiriyorlar. Bir de ufakça bir alanda yaklaşık 30 tane tavukları var. Civcivinden horozuna kadar her birinin sesi karışıp köy havası yaratıyor. Eski insanların neden uzun ve sağlıklı yaşadıklarını merak edenler buyursunlar. Bize bu tatil babamın mini çiftliğinde inanılmaz iyi geldi. Umarım hepinizin bir gün için bile olsa bu güzelliği yaşayacak ortamınız olur. İnanın bir günde gençleştiğinizi hissedeceksiniz. Sevgiler...

28 Eylül 2014 Pazar

Bereket mi, felaket mi?


Bu fotoğrafı 15 yıl kadar önce görmüş olsaydık ne düşünürdük dersiniz? Büyük ihtimalle "bak şu Allah'ın hikmetine nimet icinde nimet yaratmış, çok şükür bereketini bağışlamış" der sevinirdik. Günümüz dünyasına baktığımızda böyle bir manzara ile karşılaşmak bizi ancak ürkütür.Öyle de olmalı zaten. Gelişen teknolojiyle birlikte doğal olan herşeyden hızla uzaklaştırıldığımız böyle bir dönemde mecburen tüketmek zorunda kaldığımız bu aşırı ilaçlanmaktan genetiği bozulmuş sebze ve meyveleri soframıza sunanlara Allah vicdan versin demekten başka elimizden birşey gelmemesi trajikomik geliyor bana. Kim bilir daha neler göreceğiz de artık şaşırmaz olacağız? Yazık...!
Resim yazıse ı ekle

25 Eylül 2014 Perşembe

Yeni gün yeni başlangıç...

Yeni gün yeni başlangıç...
Hayaller nerede mi başlar?
Kurmayı bıraktığın yerden...
Erken uyandığım bir sabah kendimi hayal kurarken yakaladığimda farkettim. Meğer uzun zaman once bırakmışım hayallerimin ardindan gitmeyi. Sonra derin bir nefes aldim ve dogan gunesin ışıltısıyla beraber tüm umutları ve sahip olduğum tüm güzellikleri içime çektim.
Sonra farkettim ki gerçekleşmeyi sabırsızlikla bekleyen ne cok hayalim varmiş. Bir bir siraya koydum hepsini ve gercekleştikçe buradan gururla paylaşacağimdan şüpheniz olmasın.
Yepyeni umutlar getirecek yeni gunlere inanan dostlarima selam olsun...